Emekli amirallerin gece yarısı yayımlayarak darbe çağrışımında bulunduğu skandal bildiriyle ilgili bilhassa muhalefet kanadında savunucu açıklamalar yer alıyordu. Olaydan bir hafta sonra ise kendi içlerinde çelişkiye düşerek savlarını değiştirmeleri dikkatlerden kaçmadı. Kanal 7 Ankara Temsilcisi ve Yenişafak Muharriri Mehmet Acet ile Hürriyet Müellifi Ahmet Hakan, köşe yazılarında dikkat çeken ayrıntılara değindi.
Mehmet Acet’in bahisle ilgili merak edilen köşe yazısı:
5 Ocak’ı 6 Ocak’a bağlayan gece, konuşma lisanıyla 12’de, yazı lisanıyla 00.00’da, yani tam saatiyle gece yarısı, Ulusal Savunma Bakanlığı ismine bir açıklama yapıldı.
Gece yarısı bildirisi de denebilir tabi, hatta bilhassa o denli denmesi istek edildiği için o vakit seçilmiş olmalıydı lakin, bilinenlerden farklı olarak bu bildirinin en temel özelliği, ‘demokrasiye bağlılık’ bildirisi olmasıydı.
Hatırlayalım.
Eski Genelkurmay Lideri İlker Başbuğ’un, 27 Mayıs darbesiyle ilgili olarak darbecileri kınamak yerine Adnan Menderes’i sorumlu tutan kelamlar sarf etmesi, “Seçim kararı alsaydı, darbe olmayacaktı” diyerek, tarihi gerçekleri de tam karşılamayan tabirler kullanması, bilhassa toplumsal medya mecralarında ‘darbe karşıtı’ seslerin tekrar yükselmesine yol açmıştı.
Ulusal Savunma Bakanlığı’nın 5 Ocak’ı 6’ya bağlayan gece yarısı, geçmişteki ‘gece yarısı’ bildirilerine nazire yaparcasına yayınladığı o açıklama, işte bu tartışmalar üzerine gelmişti.
MİLLET İRADESİNİ HİÇE SAYANLARA KARŞI ÇABAMIZ AZİMLE SÜRECEKTİR
Metnin bir yerinde şöyle deniyordu:
“Türk Silahlı Kuvvetleri, ülkemizin ve milletimiz güvenlik ve bekasını amaç alanlara ve her kim olursa olsun millet iradesini hiçe sayarak anti-demokratik arayış içinde olanlara karşı çabasını azimle sürdürmekte kararlıdır.”
Öteki gelişmeler ortaya çıkınca gereğince üzerinde durulmayan, bir manada ‘gündem kazasına’ uğrayan bu bildiri, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin kendi geçmişi ve kendi geleceğiyle ilgili, geçmişte aldığı, şu an almakta olduğu, ilerisi içinse almak isteyeceği tavır konusunda fikir sahibi olmak isteyenler için iyi bir kaynak niteliği taşıyordu.
“Millet iradesini hiçe sayarak anti-demokratik arayış içinde olanlar” formunda bir tabirin o saatte, asker ismine yapılan bir açıklamaya derç edilmesi, her şey güllük gülistanlık olmasa da, hiçbir şey eskisi üzere olmayacak hissine hizmet ediyordu.
Türk Silahlı Kuvvetleri özelinde, demokratik bedellere bağlılık anlayışının bütün hücrelere sindiğini düşünmek için erken olduğunu bu son emekli amiraller bildirisiyle anlamış olduk.
Lakin, tıpkı sıkıntıda Ulusal Savunma Bakanlığı’nın bildiriye karşı karşılığı olarak karşımıza çıkan, eski vesayet rejimine dönmek için gayret sarf edenlere karşı alınan sert ve net tavır, “Eski hâl muhal” tezine omuz veren bir nitelik arz ediyordu.
15 TEMMUZ SONRASI YAPISAL ISLAHATLARIN MEYVELERİ
15 Temmuz’un çabucak ardından YAŞ’ın yapısının değişmesi, askeri liselerin kaldırılması, Kuvvet Komutanlıklarının Ulusal Savunma Bakanlığına bağlanması üzere ıslahat adımları, vesayet rejimine geri dönüşü önemli manada zorlaştıran bir sürece yol vermişti.
Yakın bir vakit evvel, atılan o adımların sonuçlarına dair aldığım görüşler, iyi yolda olunduğu, fakat bu sürecin ‘demlenmesi’ gerektiği tarafında olmuştu.
Buradan baktığımız takdirde, emekli amiraller bildirisine bir istikametiyle de bu makas değişikliğinden duyulan rahatsızlık gözüyle bakmak yanlış olmayacaktır.
Gece yarısı muhtıra yayınlayan 104 emekli amiral, görüşleri bilinmeyen kimseler değil.
Meramlarının ne olduğu, neyi talep ettikleri de tıpkı halde fazla baş yormadan anlaşılabiliyor.
Özünde, ordunun, eski vesayetçi çizgisine geri dönmesini, kendi ideolojik duruşlarının da hâkim ideoloji haline gelmesini talep ediyorlar.
Bu kimseler, 15 Temmuz’u ‘irticai’ darbe olarak değerlendirip, ders çıkartılması gereğinden kelam ediyorlar lakin, ondan evvelki darbelerin tümünün, (27 Mayıs, 12 Eylül, 28 Şubat ve 27 Nisan muhtırası) kendi ‘zihniyetlerinin’ yapıtı olduğu gerçeğinin üstünü bir şalla örtmemizi bekliyorlar.
En büyük çelişkileri de bu biçimde karşımıza çıkıyor.
Amiraller bildirisiyle ilgili olarak sorulan sorulardan birisi şu:
Bildirinin yayınlanacağı, ilgili kurumlar tarafından önceden haber alınmış mıydı?
Yayınlanmasından, müdahale etme imkânı olmayacak kadar kısa müddet öncesinde haber alındığı istikametinde bir duyumum var.
Öteki yandan, kelam konusu amiralleri ‘temize çıkarmak’ isteyen çevrelerin işin bu kısmını bir tuzak kurulduğu kurgusuna taşıma niyetiyle kullanmaya çalışmaları da gözlerden kaçmıyor.
FETÖ’nün ve FETÖ ile telaffuz birliği içinde hareket eden CHP Genel Lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun 15 Temmuz’u denetimli darbe diyerek sulandırma uğraşına girmesine emsal bir niyet bu etraflarda de görülüyor.
Kısa bir mühlet içerisinde, FETÖ ile CHP etrafları, yine omuz omuza verip, “15 Temmuz denetimli darbe idi, bu da denetimli bildiri” derlerse ben kendi namıma şaşırmayacağım.
Ne yani?
Kemal Kılıçdaroğlu üzere birisi için, 4 Nisan bildirisine ‘kontrollü bildiri’ demek, 15 Temmuz darbesine ‘kontrollü darbe’ demekten daha mı güç olur!
Ahmet Hakan’ın çok konuşulan köşe yazısı:
Amirallerin bildirisiyle ilgili…
İki gündür…
Kumpas lafları sirkülasyona sokulmaya başlandı.
*
Söylenenlere nazaran…
– Aslında bildiri, gece yarısı yayınlanmayacakmış.
– Birtakım eller devreye girmiş, bildiri gece yarısı yayınlanmış.
– Birtakım amiraller, bildirinin son halini görememişler.
– Bildiri, amirallerden kaçırılarak yayınlanmış.
– Bildiri, “Yüce Türk Milletine” diye başlamayacakmış.
– İki farklı metin varmış ortada.
Falan filan…
*
Hülasa…
Üç beş gün içinde…
“Ne var canım, emekli amirallerimiz görüşlerini açıklamışlar” noktasından…
“İşin içinde kumpas var, amirallerimiz kumpasa getirilmiş” noktasına…
Gelinmiş oldu.
*
Bir şey söyleyeyim mi?
Ben sevdim bu son gelişmeyi.
*
Zira “ne var bunda” diyerek bildiriyi savunmak yerine…
“İşin içinde kumpas var” demek…
En azından biraz daha demokratik.
Haber7
