İşte Ali Saydam’ın o yazısı;
İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Yöneticisi Ekrem İmamoğlu değerli bir atama yaptı… İBB Umum Sekreteri Yavuz Erkut emekli olunca konumuna, bir periyot Ziraat Bankası’nın umumî müdüriyetini yapan Can Akın Çağlar’ı getirdi. Herkes buna şaştı kaldı…
Zira ortada çelişkili bir durum vardı. Can Akın Beyefendi, daha evvel CHP’lilerin amaç aldıkları bir isimdi… Mahsusen CHP’li Aykut Erdoğdu, 2012 yılında Sezgin Tanrıkulu ve Oğuz Kaan Salıcı’yla birlikte düzenlediği basın içtimasında demediğini bırakmamıştı… Erdoğdu’nun lisanına doladığı bir yolsuzluk iddiasıydı… Sonrasında soruşturma yapılmış, Can Beyefendi de aklanmıştı… Fakat olsun… “İletişim tortusu” kalmıştı bir kere…
Atama açıklandıktan sonra, birtakım CHP’liler homurdanmaya başladılar… CHP Küme Başkanvekili Engin Özkoç, atama için “Biz de basından takip ettik” dedi ve “parti içinde kıymetlendirme yapacaklarını” tabir etti…
Eski CHP Milletvekili Dursun Çiçek Twitter’da şu bildirisi paylaştı: “Can Akın Çağlar kimdir? Ergenekon ve Balyoz kumpas davalarında FETÖ kabahat örgütü ve ortaklarının işlediği hukuk cinayetlerinin mağduru olduğumuz periyotta, İstanbul’a tayin isteyen sevgili eşimi HANAK/ARDAHAN’a süren umumi yöneticidir. Bu infaz talimatını kimden aldı?”
Özkoç’un “basından öğrendik” demesine karşın Abdülkadir Selvi, cuma günkü yazısında Kılıçdaroğlu’nun durumdan haberdar olduğunu yazdı… Velev Çağlar’ın, Ali Babacan’ın ekibinden bilindiğini; Ziraat Bankası Umum Müdüriyeti ve Beşiktaş idaresine de Abdullah Gül tarafından getirildiği argümanını lisana getirdi.
Siyasi muhabere açısından bakıldığında tüm bunları ‘normal’ karşılamak gerekir… Can Beyefendi saf, onun da ötesinde ‘mükemmel, eşine benzerine CHP saflarında rastlanmayacak tipten bir yönetici’ olabilir… Ama, CHP idaresi ve seslendiği gaye kitle gözünde bagajını da kendisiyle birlikte getirmektedir…
Siyasi muhaberede bagajları gözardı etmemek gerekir… Bu türlü durumlarda siyasi rakiplerin eline gereksiz bölgeye ‘koz’ verirsiniz… Onun da ötesinde kendi ‘gündeminizi’ yönetme bahtınızı kaybeder, bu fırsatı karşı tarafa ‘altın tepside’ sunarsınız… ‘Kendi bunalımına neden olma’ mealinde kullanılan “kendi ayağına sıkma” da bu türlü bir şeydir işte…
Fransızca bir deyiş olan ve tüm Anglosakson lisanlarında kullanılan “Noblesse oblige” lisanımıza, “Asalet mecbur kılar” ya da “Asalet bunu gerektirir” diye tercüme edilebilir… Sözlükler kavramı, “asillerin soylu davranması gereği” olarak karşılıyorlar… Yani milletlerarası terminolojide, istemesiniz de, matematiksel olarak gerekliliği kural olmasa da, kendi varoluşunuzun, algılanmanızın, itibarınızın kaide koştuğu şeyleri anlatmak için kullanılır.
Burada ‘noblessse oblige’ davranışı, içiniz parçalansa da bu atamayı yapmamak, yaptınızsa da atanan kişinin vazifesi kabul etmemesini sağlamak, halinde ortaya çıkar…
Gördüğümüz kadarıyla İmamoğlu’nun bagajı giderek ağırlaşıyor… Yakında taşınamaz hâle gelecek…
Mesela, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı’nın yaptığı Başakşehir-Kayaşehir metro hattıyla ilgili açıklaması… “Metro hattının parası peşin peşin bizden kesiliyor, Bütün bu başlar, bu anlayışlar değişmeli” demiş… Yani “Parayı biz veriyoruz, işi onlar sahipleniyor” demeye getirmiş…
“YALAN, SİYASETTE EN ÖNEMLI BAGAJLARDAN BİRİDİR”
Çok önemli bir suçlama bu… O denli lafı edip havada bırakmaya gelmez… Yalan, siyasette en önemli bagajlardan biridir. ABD Başkanı’nın vazifeden alınmasının (impeachment) en değerli nedenlerinden biri millete yalan söylenmesidir… Bizde durum o kadar vahim değildir, gelgelelim bagaj (iletişim tortusu) bir defa yerleşti mi, sökülüp atılması epey zordur…
Artık gelelim İmamoğlu’nun suçlamasına… Evvel bir örnek:
Sabiha Gökçen-Kaynarca ve Bakırköy-Kirazlı metro hatlarının imalatları da 2015 yılında Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığı tarafından üstlenilmiş ve girişimler için Bakanlık tarafından 2 milyar 412 milyon TL harcama yapılmış. Lakin, işletme devirleri şimdi gerçekleşmediğinden bugüne kadar belediyeden rastgele bir kesinti yahut tahsilat yapılmamış… Başakşehir-Kayaşehir hattı için de durum benzermiş…
Öncelikle, devralınan metro girişimlerine ait “peşin peşin” kesinti yapılmıyormuş; bedele ait tahsilata, girişim tamamlanarak işletilmek üzere belediyeye devredildikten, yani belediye bu hattan gelir elde etmeye başladıktan sonra gelir üzerinden tahsilat yapılıyormuş…
Metro gelirleri belediyeye kalırken hattın bedeli için yapılan tahsilat, belediyeye aktarılan umumî bütçe vergi gelirleri hissesinin yüzde 5’inden kesiliyormuş. Metro bittiğinde ortaya çıkan prodüksiyon fiyatına getiri farkı üzere ek bedeller yansıtılmıyormuş.
Durum şudur; talihsiz açıklamalar, uygunsuz atamalar, tuhaf PR çalışmalarıyla bagaj şişiyor da şişiyor… Taşıyanın belini incitmesi an meselesi…
Haber7
