2021 Ramazan ayı ne zaman? Ramazan Bayramı tatili kaç gün?

11 ayın sultanı Ramazan rahmet ayıdır, Kur’an ayıdır. Oruç ise; temizler, arındırır, eğitir, değiştirir, yüceltir ve korur. Peygamber Efendimiz, Ramazanda orucu bozmayı mubah sayacak hatta bazen mecbur kılacak sebep, illet ve mazeret­lerden uzak olduğu halde onu tutmayanların büyük ziyanda ve manevi zi­yanda olduklarını vakit zaman bildir­mekten geri kalmamıştır. Efendimiz; “özürsüz, marazsız, Ramazan’da bir gün oruç tut­mayan, sonra bütün vaktini oruçla geçirse dahi o günün mükâfatını ala­maz.” buyurarak, Ramazanın feyzinden oruç, taat ve ibadetleriyle müstefid ve müstefiz olamayan şahısları yer­miştir. Pekala müslüman aleminin sabırsızlıkla beklediği 2021 Ramazan ne başlıyor?

2021 RAMAZAN NE VAKİT BAŞLIYOR?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın yayınladığı takvime nazaran; 2021 Ramazan ayı 13 Nisan‘da başlayacak ve 12 Mayıs‘da son bulacak. 13 Mayıs’ta ise Ramazan Bayramı’nın birinci günü idrak edilecek.

2021 RAMAZAN BAYRAMI NE VAKİT?

• Ramazan Bayramı Arefesi: 12 Mayıs 2021 Çarşamba

• Ramazan Bayramı 1.gün: 13 Mayıs 2021 Perşembe

• Ramazan Bayramı 2.gün: 14 Mayıs 2021 Cuma

• Ramazan Bayramı 3.gün: 15 Mayıs 2021 Cumartesi

DEĞERLİ BİR AY, ÖRNEK BİR KİŞİ

Mübarek hayatı ve mübarek vü­cudu Kur’an-ı Kerimin fiili tefsiri ma­hiyetinde olan, kelamları de vahiy mah­sulü olduğu bildirilen Hz. Peygambe­rimizin, Ramazan ayında ibadetler üze­rinde daha büyük hassasiyet gösterdiği; rahmet, mağfiret ve cehennemden âzâd edilme olarak günlerini şahsen üç bölü­me ayırdığı bu ayda, Allah ve resulüne itaat etmeye, verdiği va’zları ve irad buyurdukları hutbeleriyle insanları bu­na davet ve teşvik ettiği bilinmektedir. Hatta Ramazan Ayı gelmeden bu ayı karşılamak, buna karşı bütün gönülleri açmak, maddî ve manevi olarak ona hazırlanmak, mali ve vücudu, farz ve beyhude cinsinden gücün yettiği kadar bütün taât ve ibadetler için âdeta sefer­berlik ilân edercesine Ramazan Ayı’nın engin feyzinden istifade etmelerini sağlamak için çalışmışlardır. 

Bu konu­da Selmani Farisi Hazretlerinin rivayet ettiği hadisi şerifte şöyle buyurmak­tadır: Selman (R.A.) diyor ki: “Resulullah (S.A.S.) Şaban Ayının son gününde bizlere bir hutbe irad ederek: ‘Ey insanlar! Sizi büyük mübarek bir ay gölgesi altına almaktadır. İçinde bir aydan daha güzel Kadir Gecesi vardır. Orucu farz, kıyamı (teravihi) sünnettir. Onda beyhude bir ibadet yapan farz sevabını, farz işleyen de yetmiş katını alır. Karşılığı cennet olan sabır ve ihsan ayıdır. Müminlerin rızkı onda çoğalır, bir oruçlunun orucunu açtıra­nın günahlarını Allah bağışlar ve hiç bir şey eksiltmeden onun sevabını kendisine de verir. Hepimiz bulamayız, di­yenlere de bir hurma ve bir yudum su ile de açtırana tıpkı sevabı verir. Evveli rahmet, Ortası mağfiret, sonu da cehen­nemden âzâd günleri olan Ramazanda ikisi rıza-i ilâhiyeyi tahsil, ikisi de müstağni olamayacağınız dört haslette çok bulunun. Bunlar şehadet sözü ve istiğfar ile cenneti talep, cehennem­den istiazedir. Oruçluya iftar vakti su içireni de Allah’a Teâlâ, içtiği takdirde cennete girinceye kadar susaması mümkün olmayan havza Kevser’den içirir.” Buyurdu.

Bu hutbeleriyle Hz. Peygamber, insanların bu ayda yapa­cakları taat ve ibadetlerin ne kadar fazi­letli olduğuna işaret buyurmuşlardır. Yılı dolduğunda, yılın rastgele bir vaktinde verilmesi mümkün olan zekâtın verilişinin, genelde Ramazana tesadüf ettirilmesinin sebebi de budur. Ramazanda eda edilen her farz üzere ve­rilen zekâtın, öteki aylarda verilenden ecir istikametinden yetmiş misli sevabı mu­cip olması zekât erbabını bu ayda zekâtlarının edasına büyük ölçüde sevketmiştir. Ancak bundan, verilen bin li­ranın yetmiş bin lira yerine kayim ola­cağı anlaşılmamalıdır. Ayrıyeten farz ibadetler yalnızca Allah’ın buyruğu olması hasebiyle farklı bir özelliği haiz olup, kişinin memur olmadığı ve mükellef tutulmadığı, beyhude olarak işlediği iba­detlerden daha üstün tutulmuşlardır. Fakat Ramazan Ayı o denli bir aydır ki onda işlenen beyhude bir ibadetin farz ibadet kadar, makbul ve sevabı mucip olacağı bu hutbe-i Peygamber’den an­laşılmaktadır.

Asrı saadette Ramazan Ayına hazırlanmak ve Peygamberimizin ön­derliğinde Ramazanı yaşamak; Resulullahın hutbeleri va’zu nasihatleri Kur’an tilavetleri, teravih namazları, oruçları ile sahur ve iftarları, bu vakit­lerde ikram ve infakları, teşbih, dua ve niyazları, Ramazanda Peygamberimi­zin itikâfa girmeleri, Ramazan Orucu­na, Şaban Ayında başka aylara nazaran en çok oruç tutmalarıyla hazırlanmaları ve orucu vitir bayramından sonra da Şevval Ayında devam ettirmeleri, bu ortada beşeri münasebetlerinde ve toplumsal hayatında seferlere, cihada ve muhare­belere varıncaya kadar hiç birini ihmal etmemeleriyle insanlık için tam ma­nasıyla ve en kamil sözüyle bir mek­tep, bir medrese, ahlâk ve terbiye kurumu teşkil etmiştir. Ramazan, bu hususiyetini, şimdiye kadar hiç bir zamanda ve hiç bir İslam ülkesinde kay­betmemiştir. Her işte, her taban ve za­manda olduğu üzere Ramazanı yaşama mevzuunda da Resullullah Efendimizi numune-i imtisâl edinenler, dünyada mutsuz, ahirette umutsuz olmayacak­lardır. Çünkü Allah’u Teâlâ “Ey beşerler; and olsun ki sizin için Allah’a ve ahiret gününe kavuşmayı umanlar ve Allah’ı çok anan kimseler için Resul­lullah en hoş örnektir.” buyurmuş­tur.

İnsanı, hayvan yahut melek ola­rak değil, insan olarak ele alan ve ona bu gözle bakan dinîmiz ve onun mübelliği birebir vakitte yegâne müme­ssili olan Peygamberimiz, insanlardaki zaafları dikkatten uzak tutmamış ney­in, ne kadar ve ne vakit yapılacağının uygun olacağını takip ettiği sünnet-i düzeyiyle ve tatbik ettiği İlahi emir­lerle İnsanlara göstermiştir.

RAMAZANDA AİLEVİ MÜNASEBETLER

Peygamberimizin zevcât-ı tahirâtından Hz. Âişe ki, Resulullah’tan en çok hadis rivayet eden ashabın bil­ginleri ortasında yer alan bir sahabedir. Rivayet ettiği hadis-i nebevilerle Resulullah’ın Ramazandaki ailevî ilişkile­rine açıklık getiriyor ve buyuruyor ki; “Oruç Ayında Resulullah nefsine her­kesten çok malik bulunduğundan iki­mizde oruçlu olduğumuz halde beni takbil ederdi.

Kendisine takbil hakkında soru soran bir ihtiyara mah­zuru olmadığını bildirmesine karşın, birebir soruyu soran bir gence de bunun mahzurlu olduğunu cevaben beyan etmiştir. Bunun üzere oruçlu olduğu halde birtakım zevcelerini takbil ettiğini, Hz. Âişe tebessüm ederek tabir etmiş­tir. Bu husus bireylerin yaşları ve nefsanî durumlar ile çok yakından ilgili olduğunu anlamak lâzımdır. Geceleri cima yahut ihtilâm olmak suretiyle, Ramazan’ın gündüzünde cünüp olan bir kişinin yıkanmasında, yıkanmayı icap eden düş halinin oruçlu iken vukuu bulduğu takdirde yıkanması sa­kıncalı görülmemiştir. Ümmü Seleme Hazretleri de: “Peygamber (s.a.s.) İhtilâmdan değil, geceleyin cimadan do­layı cünüp olurdu; orucunu bozmaz de­vam eder ve kazâ da yapmazdı.” buyurmuştur.(16)

Peygamberimiz Ramazanda başı­na hararetten mütevellit su döktüğünü ve yıkandığını ashabı kiramdan birçokları rivayet etmişlerdir. Lakin ağız, burun üzere kanallardan içeri suyun kaçmaması için abdest ve gusüllerde mazmaza ve istinşakta oruçlu iken mübalağa edilmemesini öğütlediği bi­linmektedir.

Haber7